Yavuz Bahadıroğlu - Müfredat değişikliği ve tarih kitapları

Her hükümet kuruluşunda bendeniz, önce Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’na getirilen isimlere bakarım. Çünkü ötekiler zaten teknik bakanlıklardır. Eğitim ve kültür ise milletin doğrudan doğruya ruhunu/yüreğini inşa eder.
Bu alanlarda Türkiye, sözün tam mânâsıyla bir “irfan inkılâbı”na muhtaçtır. Lâkin ne hikmetse bir türlü gerçekleşmiyor. Bu iktidar pek çok alanda yaptığı “kökten değişim” ve “dönüşüm”ü Milli Eğitim’le kültür alanına taşıyamıyor.
Oysa “inkılâb”a en çok buralarda ihtiyaç var. Çünkü bu doğrudan doğruya Türkiye’nin geleceğiyle ilgilidir.
Ne kadar “doğru insan” yetiştirebilirsek, Türkiye o kadar büyük ve etkin bir devlet olur! “Doğru insan” yetiştirmenin yolu ise “doğru kitap”,“doğru öğretmen” ve “doğru yöntem”den geçer.
Bütçeden en büyük payın milli eğitime ayrılması ilk önemli adımdı: Bu adım yıllar önce atıldı. İlk kez bu iktidar döneminde milli eğitim bütçesi milli savunma bütçesini geçti. Ama bütçenin önemli bir bölümü maaş ödemelerine, okulların ıslahına ve yeni lüks okul inşaatlarına harcanıyor. “İnsana yatırım” yine “devede kulak” kabilinden kalıyor.
İdealimiz olmadan paramızın olması bir şeye yaramıyor.
Bu bakımdan Milli Eğitim Bakanı’nın açıkladığı müfredat değişikliğini önemsiyorum.
Bu konuda koparılan kızılca kıyameti ise “kuru gürültü” sayıyorum.
Kuru gürültüye pabuç bırakılmamalı!
“Adım adım Atatürk’ü ders kitaplarından çıkarıyorlar” diye bağırmanın zerre kadar hakikati yok. Kimse kimseyi bir yerlerden çıkarmıyor. Buna gerek de yok. Herkes işlevi kadar yer almalı.
Zaten şimdiye kadar yakın tarih öğretilmedi. Yakın tarihe ilişkin bilgiler tek kaynaktan (Nutuk) beslendi. Bu da “övgü” şeklinde oldu. 
Bu yaklaşım kamplaşmalar doğurdu. Kamplaşmalarda kavgalar, kavgalarda bölünmeler, bölünmelerde kin ve intikam duyguları yeşerdi. 
Artık tarihi olayların ve şahsiyetlerin “övgü” ile “sövgü” kıskacından kurtarılması lâzım. 
Bu da “tarafsız” bir perspektif gerektirir. 
Toplumca barışa ihtiyacımız var. Tarih toplumsal barışın temelidir. Tarihi süreç bir öncekinin alternatifi yahut düşmanı değil, devamıdır. 
Mutlakıyet’ten Meşrutiyet’e, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e geçilirken yapılan bazı hatalar abartılmamalı, ama görmezden de gelinmemelidir. 
Tarihe geçmişimizin yanı sıra geleceğimizi, bir bakıma da kendimizi yazdığımız unutulmamalıdır.
Anladığım kadarıyla, öğrencilere duygu yönetimi, farklılıklara saygı, güven, iletişim, kaynakların kullanımı, kendini ifade etme, kendini koruma, kendini tanıma, kurallara uyma, mekânı algılama, milli ve kültürel değerleri tanıma, öz saygı, sevgi, sorumluluk ve sosyal katılım, girişimcilik, finansal okuryazarlık, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular da öğretilecek, Türkiye Cumhuriyeti tarihine de 1950 sonrası eklenip 15 Temmuz’u kapsayacak şekilde işlenecek…
Yalnız galiba bir handikap var: Hem lider kadronun şahsında tek parti dönemini övüp hem de demokrasi bilinci nasıl verilecek?
“Tek Adam” övgüsüyle “demokrasi” nasıl bağdaştırılacak?
Umarım bu teşebbüs “pansuman” seviyesinde kalmaz!
Yine de Milli eğitim Bakanlığı iyi-kötü bir adım attı, darısı Kültür Bakanlığı’nın başına diyelim…


www.mehmetaliarslan.name.tr